Escarus

Doğal Gaz ve Nükleer Enerji Ne Kadar Sürdürülebilir?

Paylaşım TarihiTemmuz 28, 2022

Son dönemde yaşanan enerji krizinin gölgesinde doğal gaz ve nükleer enerjinin sürdürülebilir olarak kabul edilip edilmeyeceği konusundaki tartışmalar gündemde geniş yer tutmaktadır. Tüm bu tartışmalar sürerken, belirli doğal gaz ve nükleer enerji faaliyetlerini içeren Tamamlayıcı İklim Delegasyonu Yasası’nı prensipte onaylayan Avrupa Komisyonu’na rağmen, Avrupa Birliği’nde (AB) bu konuya olan itiraz hâlâ devam etmektedir. Bu yazıda, AB’nin söz konusu kararına ilişkin olarak çevresel sürdürülebilirlik bakış açısıyla doğal gaz ve nükleer enerji teknolojileri incelenecektir.

1980’lerden itibaren dünya genelinde yaygınlık kazanmaya başlayan doğal gaz, halihazırda birincil enerji kaynakları arasında son derece kritik bir konuma sahiptir. Kullanım alanı oldukça geniş bir alana yayılan ve renksiz, kokusuz, havadan hafif bir gaz olan doğal gazın içerisinde; büyük oranda metan, az miktarda ise diğer hidrokarbonlar, nitrojen, karbonmonoksit, hidrojen sülfür, karbondioksit bulunmaktadır.

Kömür ve petrol gibi fosil yakıtlara oranla daha temiz olan doğal gazın, iklim değişikliğine yadsınamaz bir etkisi bulunmaktadır. Doğal gaz, yanma sebebiyle sera gazı oluşturan bir enerji kaynağıdır. Ayrıca, doğal gaz sektöründe çıkarım aşamasında doğal gaz kuyularından, depolama aşamasında depolama tanklarından, dağıtım aşamasında boru hatlarından ve işleme tesislerinden de metan gazı atmosfere ulaşmaktadır. Örneğin, ABD Çevre Koruma Ajansı; Exxon Mobil, Shell gibi büyük şirketler iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak amacıyla çeşitli çalışmalar yapmalarına rağmen, 2019 yılında ABD petrol ve gaz endüstrisinin yanma ve sızıntı sebebiyle 91,5 milyon ton metan salımına neden olduğunu tahmin etmektedir. Tamamen temiz olmamakla birlikte görece daha temiz olduğu bilinen doğal gaz;, kirletici etkileri daha yüksek olan kömür ve petrol gibi diğer fosil yakıtlı enerji kaynaklarından yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişte bir basamak görevi görmektedir. Doğal gazın diğer fosil yakıtlara oranla sera gazı azaltımı sağlayan bu avantajının, aynı zamanda net sıfıra hedefine ulaşma konusunda bir engel teşkil edebileceği de düşünülmektedir. Daha az kirletici gaz ve partikül madde içeren doğal gaz, çevre ve insan sağlığına daha az olumsuz etkilere sebep olsa bile yüzde yüz temiz enerji arasında sayılmamaktadır.

Gündemi bir hayli meşgul eden diğer bir konu ise nükleer enerjidir. Çok yüksek sıcaklıkta, yüksek enerjiye ulaşan atom çekirdeklerinin çarpışması sonucu ortaya çıkan nükleer enerji,; 1879 yılında uranyumun keşfi ile konuşulmaya başlamış olup özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında enerji sektörüne farklı bir boyut kazandırmıştır. Nükleer enerji santrali, -günümüz itibarıyla- uranyumdan elektrik üreten tesislerdir. Elektrik üretimi prosesi, uranyumun madenden çıkarılmasıyla başlamakta ve nükleer atıkların bertaraf edilmesiyle son bulmaktadır. Nükleer santrallerde uranyumun parçalanmasıyla açığa çıkan ısı kullanılarak elde edilen buhar yardımıyla elektrik üretilmektedir. Diğer enerji kaynaklarına kıyasla çok daha düşük sera gazı emisyonuna neden olan nükleer enerjinin;, çevre üzerinde oluşturabileceği en büyük etkilerden biri nükleer kaza olasılığıdır. Bir kaza yaşandığında etrafa yayılan yüksek miktarda radyoaktif maddeler, önemli çevre ve sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Bu sebeple, nükleer enerji santrallerinin güvenli bir şekilde işletilerek kaza olasılığının ortadan kaldırılması hayati önem taşımaktadır. Diğer yandan, santralde herhangi bir kaza yaşanmasa bile uranyumun temiz biçimde çıkarılması ve nakledilmesi, nükleer reaksiyondan sonra kullanılmış yakıtın işlenerek geri kazanılması ya da bertaraf edilmesi, işletme dönemi sona ermiş nükleer santrallerin sökülmesi ve radyoaktivite taşıması muhtemel bütün bileşenlerinin güvenli biçimde taşınıp depolanması gibi konular da çevre güvenliğinin en önemli konuları arasındadır. Bunların haricinde, nükleer enerjinin bir silah olarak kullanılma olasılığı barındırması bu teknolojinin sürdürülebilir sınıfına eklenmemesi gerektiğini düşündüren konulardan birisidir.

1979 yılında ABD’de Three Mile Island, 1986 yılında Sovyet Birliği’nde Çernobil ve 2011 yılında Japonya’da yaşanan Fukiushima kazalarına rağmen nükleer enerji santralleri tüm dünyada inşa edilmeye devam etmiştir. Son zamanlarda bazı ülke ve bölgelerin nükleer enerjiden çıkma hedefi ve planı olması rağmen, bazı ülkelerin (Belçika vb.) nükleer enerji santrallerini kapatma planlarını ötelediği görülmektedir. Kalan son nükleer santrallerini de kapatmaya hazırlanan Almanya’nın gündeminde ise Rusya-Ukrayna savaşı ile patlak veren enerji krizinin etkilerini minimize etmek amacıyla bu planı ötelemek bulunmaktadır.

 

Yukarıda bahsedilen doğal gaz ve nükleer enerjinin olumsuz çevresel etkilerine rağmen, AB bu iki teknolojinin sürdürülebilir olacağını kabul etme aşamasındadır. Bu kapsamdaki ilk gelişme, AB’de 12 Temmuz 2020 tarihinde AB Taksonomisi’nin resmi olarak yürürlüğe girmesi olmuştur. AB Taksonomisi, şirketlere ve yatırımcılara sermayelerini sürdürülebilir bir biçimde nasıl yönetebileceklerini bildirmek ve “green washing”i (yeşil aklama) engellemek için bir dizi performans kriteri sunmaktadır.1 Uzun bir süre, AB Taksonomisi’nde nükleer ve doğal gazın sürdürülebilir bir yatırım olup olmadığı konusunda bir fikir birliği söz konusu değildi. 2021 yılı sonuna doğru ise AB Taksonomisi’ne nükleer ve doğal gazı dahil etme önerisi açıklanmış olup bu öneri çevre aktivistleri, bilim insanları, finans uzmanları tarafından büyük tepki toplamıştır. Bazı uzmanlar, Avrupa Komisyonu’nun bu girişiminin karbonsuzlaşmayı hızlandırma çabalarını desteklemediğini ve hatta AB Taksonomisi’nin adının kötü bir şekilde anılmasına sebep olacağını dile getirmektedir. En çevreci doğal gaz santrallerinin bile yeşil ya da geçiş dönemi yatırımı olarak gösterilemeyeceğini savunan Sürdürülebilir Finans Platformu’na rağmen, 2022 yılının Şubat ayında Avrupa Komisyonu, AB Taksonomisi kapsamında belirli doğal gaz faaliyetlerini içeren Tamamlayıcı İklim Delegasyonu Yasası’nı prensipte onaylanmıştır.AB’de bu konuya olan itiraz hâlâ devam etmekle birlikte, AB Parlamentosu 6 Temmuz 2022 tarihinde 278’e karşı 328 oyla doğal gazın (ve nükleerin) iklim dostu bir yakıt/enerji kaynağı sayılmasını öngören AB Taksonomisi’ni kabul etmiştir. Bu karara itiraz için 27 üye ülkenin 20’sinin topluca itiraz bildirmesi gerektiğinden, AB Parlamentosu’nda onaylanan tasarının kanunlaşması beklenmektedir. AB’deki tüm bu gelişmelere ek olarak, AB üye ülkelerinden mevzuatını ilk olarak güncelleyen ülke Fransa olmuş ve 2017’de iklim değişikliği endişeleri sebebiyle kömür faaliyetinden çıktığını açıklayan Fransız enerji şirketi EDF, yeşil finansman çerçevesini nükleer enerjiyi de içerecek şekilde güncellediğini açıklamıştır.3

Dipnotlar
1European Commision. EU Taxonomy For Sustainable Activities
2European Commision. EU Taxonomy: Complementary Climate Delegated Act to Accelerate Decarbonisation.
3https://www.bloomberg.com/news/articles/2022-07-20/once-unthinkable-nuclear-green-bonds-are-coming-to-europe

Emine Çelen Er

Emine Çelen Er

Yönetici Yardımcısı